GündemManşet

4 Nisan Perşembe sabahından günaydın. Bugün “Dünya Sokak Hayvanları Günü”

4 Nisan Perşembe sabahından günaydın. Bugün “Dünya Sokak Hayvanları Günü”. Günümüzde pek bilinmese de başta köpekler olmak üzere sokak hayvanları, Osmanlı toplumunda el üstünde tutulmuştu. Devlet de hayvanları koruma yönünde adımlar atıyordu. Osmanlı Devleti’nde hayvan haklarına dair en eski belge 17 Şubat 1587 tarihli Mühimme Defteri’nde bulunan hükümdür. Devletin en önemli kararlarının alınıp uygulandığı Divan-ı Hümayun’da hayvanlara iyi davranılması, eziyet edilmemesi hususunda ilgililere sert bir şekilde ihtarda bulunulmuştu. 1613 yılında Sultan I. Ahmed tarafından kurulan bir vakıf, sofralardan artan yiyeceklerin çöpe atılmayarak toplanmasını ve hayvanlar ile kuşlara verilmesini sağlamaktaydı. İstanbul Yedikule’de cami, tekke, hamam ve çeşme yaptırmak ve korumak amacıyla kurulmuş bir başka vakfın şartnamesinde ise her gün iki sırık ciğer satın alınarak cami ve çevresinde bulunan kedilere verilmesi şart koşulmuştu.

Köpekler son iyi dönemlerini 20. yüzyıl başlarında yaşamıştı.

İstanbul’da şehir sakinleriyle geleneksel bir uyum içinde yaşayan köpekler, sonraki dönemlerde çok idarecilerden çekti. Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı dönemlerinde çeşitli gerekçelerle İstanbul sokaklarının köpeklerden “temizlenmesi” için girişimlerde bulunuldu. 1800’lerin başlarında Sultan II. Mahmud iktidarında, köpeklerin toplanıp Sivriada’ya sürülmeleri denenmiş, ama bu ilk “köpek tehciri”nden halkın tepkisi üzerine vazgeçilmişti. 1870’li yıllarda Sultan Abdülaziz döneminde başlatılan benzer bir uygulamaya, İstanbul’da o günlerde çıkan büyük yangın halk tarafından köpeklere yapılan eziyetin çağırdığı uğursuzluğa yorulunca son verilmişti. İttihat ve Terakki iktidarında İstanbul’a daha Avrupai bir kent görünümü kazandırmak hedefi doğrultusunda bir kere daha sokak köpeklerinden kurtulmaya karar verildi. 1910 İstanbul köpek sürgünü 3 Haziran’da başladı. Yaklaşık 30 bin köpek kafeslere dolduruldu, teknelerle Sivriada’ya taşınıp orada bırakıldı. Hayvanlara günde iki kere su ve ekmek götürmekle görevlendirilen kayıkçıların maaşları da iki yıl sonra Balkan Savaşı nedeniyle gidilen bütçe kısıtlamasına takılıp kesilince, aç ve susuz kalan hayvanlar birbirlerin yedi. İstanbul’da, rüzgarın karaya doğru estiği günlerde, köpek ulumalarının şehirden duyulduğu rivayetleri dolaşmaya başladı. Yaşananlar sürgün yeri Sivriada’nın adının Hayırsız Ada’ya dönüşmesine sebep oldu.

Hayırsız Ada’ya ölüme gönderilen köpekler.

1920’lere gelindiğinde belediyeler, kuduzla mücadeleyi gerekçe göstererek sokak hayvanlarını toplu halde öldürmeye başlamıştı. Kullanılan yöntem de oldukça vahşiydi. Sokaklara rastgele zehirli yiyecekler bırakılıyor ve zehre maruz kalan hayvanlar saatlerce çırpınarak acılar içinde ölüyordu. Sonrasında zehir yerine “acısız, insani ve fenni bir yöntem” olduğunu söylenen hayvanları toplayıp gazla öldürmeye geçildi.

Tüfekli itlaf ekipleri 1970 ve 1980’lerde kullanıldı.

Cumhuriyet tarihinde sokak hayvanları için özellikle zor geçen iki dönem ise 1930’lar ve 1980’ler oldu. 1930’larda kedilerin kuduz açısından köpeklerden daha tehlikeli olduğu gerekçesiyle bir katliama girişildi. Kedi getirene para ödülü verildiği için sokaklarda kedi avı da başlamıştı. 1980’lerde ise İstanbul Belediye Başkanı seçilen ve “Kore’den adam getirtip sokak köpeklerinin hepsini yedireceğim” gibi şeyler söyleyen ANAP’lı Bedrettin Dalan başta olmak üzere birçok sağcı belediye başkanı, yine kuduz tehlikesini gerekçe göstererek İttihatçı başkan Cemil Topuzlu’yu aratmayacak barbarlıklara imza attılar.

– Hayırsız Ada sürgününün hikayesini Aralık 2016 kapak dosyamızda okuyabilirsiniz.
– İstanbul’da sokak hayvanlarına gösterilen ilginin Batılı gezginleri ne kadar şaşırttığını Sinan Yücel yazmıştı.
– Sokak hayvanlarının en zor yüzyılını ve Türkiye’de hayvan hakları mücadelesinin yolculuğunu Murat Toklucu kaleme almıştı.
– Osmanlı Devleti’nde hayvan hakları ve hayvana eziyetin cezalarını ise Muzaffer Albayrak yazmıştı.

Başa dön tuşu