EkonomiGündem

Tuğra ALPÖZGEN Kurmay Uzman Ziraat Mühendisi

Stajımı 1997 yılı yazında İstanbul Tarım il Müdürlüğü Bitki Koruma Şubesi’ nde zirai sürvey ve fümigasyon üzerine yaptım. Bitirme tezim ile ilgili araştırmalarımı 1998 yılı eğitim ve öğretim sezonunda Zirai Karantina ve Fümigasyon üzerine yaptım.

Bitirme tezim ile ilgili araştırmalarım doğrultusunda ülkemizde kavak ağacı üretiminin yetiştiriciler arasında kabul görmesinde etkin rol oynadım. 2000 yılı Temmuz ayında Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü’ den Kurmay Ziraat Mühendisi olarak mezun oldum. Mezuniyetimden sonra Londra’ya gittim ve orada Pratik İngilizce’ mi geliştirmek için 2.5 yıl kaldım. Ülkeme döndükten sonra askerlik hizmetimi yerine getirdim. 2004 yılı Şubat ayında profesyonel iş hayatına atıldım. 2014 yılında Uzman unvanını almaya hak kazandım.

ÇALIŞMA

DOĞRU TARIMSAL ÜRETİM

Tarımsal üretimde asıl kopma, insanoğlunun sanayi devrimi ile birlikte geleneksel tarımdan endüstriyel (bilimsel, modern) tarıma geçişinde yaşandı. Geleneksel tarım üreticileri gerçekten hafife alınacak insanlar değillerdi. Bu doğayla barışık yaşayan bilge çiftçilerin asırlardan beri gelen ve deneme yanılma yöntemi ile elde edilmiş tecrübeleri ve bilgi birikimleri vardı. Fakat ne yazık ki bu insanlara gereken önem verilmedi. Hatta kendilerine zamanın hükümetleri ve endüstriyel (bilimsel, modern) tarımcıları tarafından işbirliği içerisinde bazı yaptırımlar uygulandı.

Endüstriyel (Bilimsel, Modern) tarım ile birlikte insanlar daha fazla ürün elde edebilmek için tarım arazilerinin topraklarını ağır makineler kullanarak derin sürmeye başladılar. Bu derin sürüm toprakta zamanla kaymak tabakası oluşumuna neden oldu. Ekilen bitkiler yeterli derinlikte kök oluşturamadıklarından yaşamları için önem arz eden bitki besin elementlerini alamaz hale geldiler. Bu sefer insanlar ürün elde edebilmek için kimyasal gübreleri kullanmaya başladılar. Kimyasal gübre kullanımı ile birlikte bitkilerde saçak kök oluşumu meydana geldi. Saçak kök oluşumu bitkileri canlı ve cansız bitki hastalık ve zararlı etmenlerine karşı zayıf duruma düşürdü. Hali hazırda dikili olan bitkilerin derin toprak işlemesi ile birlikte zarar gören köklerinde açılan yaralar özellikle bakterilerin ve nematodların saldırısına uğramaya başladı. İnsanlar ürün elde edebilmek için bu kez kimyasal ilaçlara başvurdular. İnsanoğlu makinesiz, gübresiz ve ilaçsız ürün yetiştiremez duruma geldi. Bu girdiler de ürün elde edebilmek için yetersiz kalınca bu sefer insanlar hibrit tohumları ve ileriki aşamada da GDO’ lu tohumları ekmeye başladılar. Yalnız bu tohumlar canlı yapısına aykırı olduğu için insanlarda kanser vakalarının artmasına zemin hazırladı. Kullanılan kimyasallar ve yıllardan beri uygulana gelen mono kültürel tarım tekniği ile topraklar canlılıklarının yitirmeye başladılar.

Doğa bir bütündür. Doğada tüm canlılar bir arada yaşarlar. Tarımsal üretimde de doğayı bir bütün olarak ele almak gerekir. Doğayı gözlemlediğiniz zaman meyvelerin, sebzelerin, tahılların, yem bitkilerinin, keyif bitkilerinin ve aromatik bitki türlerinin yabani formlarının bir arada yaşadığını görürsünüz. İnsanların herhangi bir müdahelesi olmadan yaşamlarını gayet iyi bir şekilde idame ettirirler. Bunun en büyük sebebi; bu bitkilerin birbirleri ile uyumlu olarak bir arada yaşamaları ve yabani oldukları için derin kök oluşturmalarıdır. Burada anti parantez içinde bir düzeltme yapmak gerekir. Bizim yabani olarak isimlendirdiğimiz türler aslında o yerin asıl bitkileridir. Yabani olanlar ise  insanlar tarafından ekilen kültür bitkileridir. Tek başına yetişen bir bitki türünün derin köklü olması beklenmemelidir. Bir bitki türünün hektarlarca bir tarım arazisinde tek başına yetiştirilmek istenmesi derin toprak işlemesini ve buna müteakip gübrelemeyi ve ilaçlamayı beraberinde getirir. Derin toprak işlemesi toprağın strüktür ve tekstür yapısını bozar. Kimyasal gübrelerin bilinçsizce kullanımı ve yapılan mono kültürel tarım toprağı verimsizleştirir. Kimyasal gübreleme aynı zamanda bitkide saçak kök oluşumuna sebep olur. Bu da bitkiyi hastalık ve zararlılara karşı zayıflatır. Gardı düşen bitki hastalanmasın diye bitki koruma ilaçları ile ilaçlanır. Bilinçsizce yapılan ilaçlama sonucu ilaç kalıntıları ürüne bulaşır. Bu ürünü alıp tüketen insanların vücutlarının yağ tabakalarında bu ilaç kalıntıları birikerek insan sağlığını olumsuz yönde etkiler. Bu sefer insanlar sağlıklarını tekrar kazanabilmek ve hastalanmamak için ilaç kullanmaya başlarlar. Tüm ilaçlar aslında birer zehirdirler. Zehir oldukları içindir ki ilaç kullanımında hem bitki, hem hayvan ve hem de insan sağlığında uzman hekimler tarafından önerilen dozlara uymak gerekir.

İnsan önce kötü koşullara neden olur. Daha sonra bu kötü koşulları yüksek verim teknolojileri ile sözde bertaraf ettiğini düşünerek doğaya hakim olduğunu düşünür ve sevinir. İnsanoğlu doğaya hükmedemez. Yapması gereken doğaya saygılı olmak, onun kurallarına uyumlu yaşamak ve doğaya yardımcı olmaktır. İnsanoğlunun öve öve bitiremediği yüksek verim teknolojileri aslında elde edilen standart verimliliğin verimlilik düşüşlerini engelleme girişimlerinden başka bir şey değildir. Yani birim alanda verimde yüksek artış sağlamaz. Kirlilik probleminin çözümünde olumlu etkileri olan organik tarım bile, ancak geçici bir önlem, kısa bir soluklanma olabilir. Bu, esasen geçmişin hayvanlara dayalı geleneksel tarımının yeniden aynıyla sunulmasıdır. Fakat burada gözden kaçırılmaması gereken bir durum vardır. Geçmişin geleneksel tarımının zamanındaki bitki ve hayvan çeşitleri bölgelerine özgü türlerdi ve bu türler tabiattaki doğal değişimlere ayak uydurarak varlıklarını asırlarca sürdürdüler. Bu bitki ve hayvan türlerinin doğal değişimlere ayak uydurmaları onlardan faydalanan insanları da olumlu yönde etkiledi. Sanayi devrimi ile ortaya çıkan endüstriyel (bilimsel, modern) tarım firmaları kendi şahsi çıkarları doğrultusunda ve dönemin hükümetlerini de arkalarına alarak bir takım zalimane yaptırımlarla geleneksel tarımı ortadan kaldırdılar. Başından beri endüstriyel (bilimsel, modern) tarımın tamamlayıcı bir parçası olarak gelişen organik tarımın, endüstriyel (bilimsel, modern) tarım tarafından bir lokmada yutulup asimile edilmesi kaçınılmazdır.

Günümüzün bilim insanları tarımsal üretim adı altında büyük tarım arazilerindeki tabiatın içerisinde, çoğunluğu tropikal iklim bitkisi olan ve insanlar tarafından doğalarından kopuk bir yaşama maruz bırakıldıkları için düzenli olarak toprak işlemeye, sulamaya, budamaya, gübrelemeye ve ilaçlamaya ihtiyaç duyan süs bitkileri yetiştiriciliği gibi tarımsal üretim yapmaktadırlar. Bilinçşizce yapılan bu üretimi doğa kabul etmez ve yok eder. Kendilerini bilim insanı olarak adlandıran bu kişilerin bu gerçeği görememeleri ise son derece düşündürücüdür. Doğru tarımsal üretimde yapılması gereken, insanoğlunun mono kültürel tarımı ivedi olarak terk ederek poli kültürel tarıma geçiş yapmasıdır. Tabiat bir bütündür ve parçalanamaz. Tabiatta tüm canlılar bir uyum içerisinde bir arada yaşarlar. Tarımsal üretimde diğer bilim dallarında kabul görülen tüme varım metodu değil tümden gelim metodu esas alınmalıdır. Paragraf başında bahsedilen poli kültürel tarım, yıllarca ziraat okullarında öğretile gelen bitki nöbetleşmesi (münavebe) ile yapılan yetiştirme tekniği değildir. Paragraf başında bahsedilen poli kültürel tarım; 1 sezon (Ziraatta 1 sezon 1 yıldır.) boyunca çiftlik hayvanlarının, çok yıllık bitkilerin, hem yazlık hem de kışlık ürünlerin bir arada yetiştirildiği tarım şeklidir. Günümüzde geçmişin geleneksel tarımının doğal ürünlerini sadece organik gübreleme ile yetiştirmeyi umut etmek abesle iştigaldir. Çünkü endüstriye (bilimsel, modern) tarımın büyük çapta kullanıldığı tek yöntem olduğu zamanımızda yılların verdiği etki ile tarım toprakları doğallığının büyük ölçüde yitirmiştir. Burada yapılması gereken organik gübrelerin inorganik gübreler ile birlikte kullanılmasıdır. Bu ortaklıkta dikkat edilmesi gereken en önemli unsur; inorganik gübre kullanımının toprak tahlili sonucu tespit edilen inorganik bitki besin elementlerinin kullanılacağı miktara göre ayarlanmasıdır. Bu sayede topraktaki inorganik bitki besin elementlerinin miktarı yeterli düzeyde tutulmuş ve toprak kimyasal kirliliğe maruz kalmamış olur. Organik gübre kullanımı inorganik gübre kullanımı gibi derin toprak işleme gerektirmediğinden toprakta kaymak tabakası oluşturmaz. Toprağın sıkıştırma gücünü indirgeyerek bitki köklerinin toprağın içerisinde rahatça hareket edebilmesini sağlar. Toprağın içerisinde köklerini rahatça hareket ettirebilme kabiliyetini yeniden kazanan bitkiler toprakta köklerini derinliklere doğru uzatarak kendileri için hayati önem arz eden bitki besin elementlerini doğal yolla bünyelerine alırlar. Ayrıca toprağın ana katmanını kökleri ile işleyerek yeni toprak oluşumuna katkıda bulunurlar.

Çiftçi varlığını borçlu olduğu toprağı unutup sadece kendi çıkarı ile ilgilenir olunca, tüketici hayatın temel taşı olan yiyecek ile sadece besin değeri olan yiyeceği ayıramaz duruma gelince, yönetici çiftçiye tepeden bakıp sanayici doğaya dudak bükmeye kalkışınca toprağın cevabı cansızlaşmak olacaktır. Doğa böylesine budala bir insanlığı önceden uyarma nezaketinin göstermeyecektir.

 

Başa dön tuşu